Bir Hastalık Günü

Sağlık hizmeti gelişmiş bir ülkeden geliyoruz ve Türkiye’den sonra Gana maalesef bu konuda size güven verecek yada tatmin sağlayacak bir ülke olmayacak. Size buradaki sistemi anlamanız için hastalık anında yaşadığımız bir olayı anlatacağım. İnanın hiçbir şey abartılmış değil.
Biz Türkiye’den yola çıktığımızda burada eczaneler olduğunu, pek çok ilacı bulabileceğimizi biliyorduk. Ama ne olur ne olmaz diye kendimiz için ufak bir ecza paketi de hazırlamıştık. Yanık kremi, ateş düşürücü, mide ilacı, vitamin ve ağrı kesiciden oluşan bir ekipmanla Gana’ya geldik. Yerleştikten kısa süre sonra ihtiyaç halinde gidebilmek için evimize yakın hastaneleri araştırıp konumlarını öğrendik. Bir tatil günü eşim (Volkan) ağır bir mide zehrilenmesi geçirmeye başladı. Korkuyla eve en yakın özel hastaneye gittik. Vardığımızda ateşten titriyordu ve durumun acil olduğunu anlatmamıza, onların da bunu gayet net görebilmesine rağmen bizden sakin olup oturmamızı söylediler. Bir görevli elime form ve kalem tutuşturup doldurmamı istedi. Hızla doldurmaya başladım. İçlerinde hastanın hangi dine mensup olduğunu soran ve buna niye ihtiyaç duyduklarına hala anlam veremediğim bir soru da vardı(!) Bu din sorusuyla daha sonra gittiğim bir göz kliniğinde de karşılaştım ve bana kalırsa bu soru Gana hastanelerinin büyük bir ayıbı. Neden bu bilgiye ihtiyaç duyulur ki? Kişi Hristiyan ise ayrı, Müslüman yada atıyorum Ateist ise ayrı bir muamele mi yapılacak? Elimdeki formu bitirdiğimde telaşla koşup hemşirelere verdim. Beklememiz gerektiğini, sırada dokuz kişi olduğunu ve dokuz kişi sonra doktorun bize bakabileceğini söylediler! Gösterdikleri dokuz kişiye dönüp baktığımda birbirleriyle sohbet eden, telefonuyla oynayan, hiçbir acil rahatsızlığı görünmeyen insanlar olduğunu fark ettim. Ben: “Hasta acil, lütfen bekletmeyin. Görmüyor musunuz durumunu?” diye sorduğumda “Üzgünüz, acil diye ayrı bir giriş yok beklemek zorundasınız.” cevabını verdiler. Tavırlarına isyan edip hastanenin ortasında bağırmaya başlayınca bir hemşire ateş ve tansiyon ölçmeye ikna oldu. Volkan’ın 39 dereceye yaklaşan ateşine ve düşen tansiyonuna rağmen doktoru yine o dokuz kişiyi beklemeden görmemize izin vermiyorlardı.

Eşimi arabaya bindirip yakındaki başka bir hastaneye götürmeye karar verdim. İkinci hastaneye gelip arabadan indiğimde bahçe kapısındaki bekçi tatil dolayısıyla kapalı olduklarını ve içeride nöbetçi doktor bile bulunmadığını söyledi. Çaresizce nereye gidelim diye sorduğumda bekçi bize çok yakındaki bir başka hastaneyi tarif etti. Hızla oraya gittik ama yine kapılar kapalıydı ve hatta bu sefer konuşabileceğimiz bir bekçi bile yoktu. Şöför çok yakında büyük bir devlet hastanesi bildiğini söyledi ve onun tavsiyesiyle dördüncü hastaneye de gitmiş olduk. Yine kapalıydı... Kısa kısa mesafelerle de olsa o kadar çok yol gelmiştik ki şöför başka bir devlet hastanesine daha yaklaştığımızı fark etti. O da kapalı mıdır düşüncesiyle korka korka giderken açık olduğunu anladık ve hızla Polis Hastanesi'ne giriş yaptık. Koridor kapısını açtığımda sol tarafta yere bırakılan ve ancak siyah-beyaz filmlerde görebileceğiniz eskilikte, bezden bir sedye önümüze çıktı. Kapıya o kadar yakındı ki görmesek üzerine basabileceğimize yemin ederim. Bu durum ikimizi de korkuttuğu için bir kaç saniye bakakaldık. Sedye üzerinde olanca zayıflığı ile yaşlı bir adam, kendinden geçmiş vaziyette yatıyordu. Sonra bacağındaki büyük, açıkta duran yarayı fark ettim. Derince açılmış yaranın üzerinde sayısız sinek geziniyordu. Daha fazla bakmak istemeyerek gözümü kapattım ve kafamı sağ tarafa çevirdim. Sedyenin yarım metre ötesinde iki çocuklu bir aile vardı. Kucaklarındaki bebek inanılmaz bir sesle ağlıyor ve sandalyede oturan beş yaşlarındaki çocuk kan çanağı olmuş gözlerle, halsiz bir şekilde bize bakıyordu. Dönüp koluna girdiğim Volkan’a baktım. Hadi dedim, doktor bulalım. Ama hastane, teçizatlar o kadar eski, duvarlar o kadar kirlenmiş, uçuşan sinekler her tarafta ve insanlar o kadar kötü durumdaydı ki... İçeriye doğru birkaç adım daha atmak isteyip istemediğime emin olamadım. Volkan kolumu tutup beni buraya yatırma, ben daha kötü olurum dedi. Senelerdir tanıdığım adamı ilk kez bu kadar yorgun ve hasta görüyordum. İçimde hissettiğim çaresizliği size anlatamam... Hızla çıktık hastaneden ve halimize acıyan gözlerle bakan şöföre açık bir eczane bulmasını söyledim.

Eczaneye girdiğimizde iki kadın çalışanla karşılaştık. Durumu anlatıp ilaç vermelerini istedik. Bize “Mide zehirlenmesi olduğunu nereden biliyorsunuz?” diye sordular. Biz de tek tek belirtileri anlattık ve o ana dek aklımıza bile gelmeyen bir şeyin ihtimali söylediler. Bu belirtiler hemen hemen Malaria (Sıtma) ile de aynıydı. Malaria, Gana'da çok sık görüldüğü ve tedavi edilmediği taktirde ölümcül olduğu için tüm eczanelerinde test kiti satılıyor. Biz de bir tane açıp yaptık ve beklemeye başladık. Bu esnada Gana’daki eczanelerin Türkiye’dekilerden hayli farklı ürün çeşitliliğine sahip olduğunu fark ettim. Mesela dükkanın en gözalıcı yerinde vitaminler yerine Paşabahçe’nin viski bardağı setleri vardı. Yanında paketli postiş saçlar asılıydı ve hemen altında parlak renkte boncuklarla süslenmiş plaj terlikleri duruyordu. Sonuç negatif çıktığında hastalığın mide zehirlenmesi olduğuna emin olduk ve kullanılması gereken ilaçları aldık. Evde derecemiz olmadığı için bir tane de derece satın almak istediğimi söyledim. Eczacıdan aldığım cevap benim için tarihiydi: “Bizde derece yok.” İnanamadım ve o an düşünmeye başladım acaba derecenin bilmediğim ama İngilizce’de sık kullanılan başka bir adı mı var diye... Açıklayarak tekrar sordum. Evet, ne olduğunu biliyorlardı ama eczanede yoktu. Eve geldiğimizde kendimi doktor ilan ettim ve ömrümde ilk kez ateşi dudağımla ölçmeye çalışıp korkuyla durumun ne kadar kötü yada iyi olduğunu anlamaya çalıştım. Buzlu sular, soğuk duşlar ve ilaçlarla geçen onca saat sonucunda Volkan normale döndü. Ama biz birkaç saat içinde üst üste öyle çok dumura uğradık ve çaresiz kaldık ki... Yaşadıklarımız yüzünden Gana hastaneleri bizim kafamızda hiç normal bir yere sahip olamadı.

Bu olaydan sonra insanların böyle durumlarda eve özel doktor çağırdıklarını ve evde tedavi olmayı tercih ettiklerini öğrendik. İşin acı tarafı ilk günlerde Ganalı tanıdıklarımıza sağlık hizmetlerini nasıl alıyorsunuz diye sorduğumuzda kimse bize eve çağırılabilen doktorlardan söz etmemişti. Gana’ya gelirken mutlaka ve mutlaka yanınıza bir ateş ölçer alın. Tansiyon ve şeker problemleri olanlara da gerekli ekipmanı taşımalarını tavsiye ederim. Gana’daki çoğu özel hastanenin hijyenik olduğunu, doktorlarının ve tıbbı ekipmanlarının çok iyi olduğunu ama ne yazık ki tatil günlerinde çalışmadıklarını bilin. Acil hastane ihtiyaçlarında bakımlı olmasa da Polis Hastanesi'nin 7 gün 24 saat açık olduğu aklınızda çıkmasın. Gana'da Haccettepe ve İstanbul Üniversitesi'ne ait Tıp Fakülteler'inden mezun olmuş doktorlar da görev yapıyor. Türkiyeli olduğunuzu öğrendiklerinde sizinle akıcı bir şekilde konuşabilecek kadar iyi Türkçe biliyorlar. İngilizce ile ilgili problem yaşıyorsanız yada tıbbi terimler zor geliyorsa mutlaka tanışın derim. Burada uzun süreli kalacaksanız evde tedavi etmeyi kabul eden özel doktorlar konusunda da bilgi alıp numaralarını kaydedin.

Yorumlar